Göç Halinde Üreme Hakları:Yunanistan’da mülteci kadınlar doğum kontrolüne erişim mücadelesi veriyor!

678

Zoe Halman/ 15 Ağustos 2017


Çeviren: Asim Murat Okur

Avrupa’da kadın sığınmacıların yarısı 18 ile 34 yaşları arasındadır. Yaşam koşulları üzerinde çok az kontrol sahibi olan bu kadınlar, bedenleri üzerinde nasıl kontrol sahibi olabilirler?

Marwa (takma isim) pantolonunun paçasını kaldırarak bana, baldırlarını kaplayan varis damarlarını ve morlukları gösteriyor. 34 yaşındaki Suriyeli kadın, beş ay kaldığı Atina’nın dışındaki mülteci kampında, her gün yürüdüğü kayalık ve engebeli zeminde bacaklarının durumunun daha da kötü hale geldiğini söylüyor.

Haziran ayında tanıştığımızda, Marwa kendi evine taşınmıştı. 9 aylık hamileydi ve yürümekte zorlanıyordu. Beklediği çocuk altıncı çocuğu olacaktı. Anlattığına göre hamileliği beklenmeyen –ve istenmeyen- bir hamilelikti.

Dünyada, milyonlarca mülteci kadın, kendi ev ortamları dışında, doğum kontrolü sorunları ile uğraşmaktadır. Açıkça görülen ihtiyaçlara rağmen, doğum kontrolüne erişim, sorumlu hükümetler ve STK’lar tarafından nispeten düşük öncelikli kalmıştır.

Birleşmiş Milletlerin tahminlerine göre, Marwa gibi yarım milyon kadar yerinden edilmiş Suriyeli kadın bu sene hamile kalacak.

Aslen Humuslu olan Marwa ve ailesi, geçen sene, Marwa’nın kocası varil bombası ile yaralandıktan sonra Suriye’den kaçmışlar.

Yunanistan’a ulaştıktan sonra –ki bu sırada Yunanistan ekonomik krizin ortasında 60.000 mülteciyi barındırma mücadelesi veriyordu- Marwa, kocası ve beş küçük çocuğu ile, tam da AB ile Türkiye arasında imzalanan tartışmalı anlaşma ile sınırın kapatıldığı sırada Makedonya’ya geçmeye çalışmış.

Marwa, iki büyük çocuğunun (bu sırada çocuklardan biri 8 diğeri 10 yaşındadır) sınır kapanmadan önce yaşanan kaos sırasında diğer tarafa geçtiklerini söylüyor. O günden beri iki çocuğunu göremiyor ancak çocuklar Almanya’da, refakatsiz çocuklar için oluşturulmuş bir eve yerleştirildikten sonra onlarla düzenli iletişim kurabiliyor.

Ailenin geri kalanı, önce Yunanistan’ın kuzeyinde bir kampta kalıyor, kamp kapatılınca, geçen yılın sonlarında, Atina dışında başka bir kampa taşınıyor. Harap durumdaki Marwa, bu yolculuk sırasında bayıldığını ve kustuğunu söylüyor.

Bir kaç hafta sonra da hamile olduğunu fark ediyor. Marwa bana “durumumuz çok kötüydü, bu doğumu yapamayacağımı düşündüm, ama kocam Tanrı korkumuz yüzünden çok endişelendi ve çocuğu dünyaya getirmeye karar verdik” diyor.

Tanıştığımızda Marwa da doğum konusunda çok endişeliydi çünkü Marwa’nın ileride çocuklarıyla bir araya gelmek için Almanya’ya yapacağı yolculuğu engelliyordu. Onun durumundaki biri için yolculuk etmenin açıkça çok tehlikeli olduğunu söylüyordu.

 

Göç Halinde Üreme Hakları

Marwa’nın hikayesi, mülteci kadınların kendi bedenleri üzerindeki kontrollerini kısıtlayabilecek pratik, kültürel ve sosyal faktörleri yansıtıyor.

Yerel akademik çalışmalar ve STK çalışmaları dışında, bu konuyla ilgili çok az veri bulunuyor. Ancak, var olan araştırmalar, insani yardım ve sağlık çalışanlarının aktardığı saha tecrübelerini destekliyor: göç ve belirsizlik durumlarında, doğum kontrol yöntemlerinin kullanımının düşük ve bazen de azalan oranlarda olduğu.

Suriye’de savaştan önce kadınların yaklaşık %60’ının bazı aile planlaması yöntemlerine başvurduğu bilinmektedir. Yeni yapılan bir çalışma ise Lübnan’da yaşayan Suriyeli evli kadınların sadece %37’sinin aile planlaması yöntemi kullandığını ortaya koymuştur.

Yunanistan’da, Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Direktörü Lia Motska, bana ülkede yaygın olarak kullanılan doğum kontrol yöntemlerinin mülteci kadınlar için uygun olmadığını söylüyor.

Motska’nın açıklamalarına göre, Sınır Tanımayan Doktorlar tarafından görülen kadınların çoğu, hareket halindeki insanlar için en iyi seçeneklerden olan, doğum kontrol iğneleri ve implantlar kullanmış. Ancak asıl problem, bu yöntemlerin şu anda Yunanistan’da kullanılmıyor olması.

Yunanlı kadınlar ağırlıklı olarak kondom, doğum kontrol hapı ve rahim içi araç (RİA) kullanıyor. Ancak Motska, dini normlar ve gündelik şovenizmin, kondom kullanımını gerçekdışı bir seçenek haline getirebileceğini ve doğum kontrol haplarının da, rutinleri ve çevreleri sürekli değişen kadınlar için kullanışsız olduğunu belirtiyor.

Sınır Tanımayan Doktorlar, RİA kullanımını teşvik ediyor ve uyguluyor ancak RİA’nın takılması için bazı tıbbi prosedürlerin takip edilmesi gerekiyor. Belki de daha az bilinen bir doğum kontrol yöntemi olmasının da etkisiyle bazı kadınların RİA kullanmaya dair çekinceleri olabiliyor.

Doğum kontrol iğneleri gelişen dünyada kadınlar arasında oldukça yaygın bir yöntem haline geldi. Bu yöntem, örneğin, Afganistan, Eritre ve Somali’de en çok kullanılan doğum kontrol yöntemi. Fakat Yunanistan’da bu iğnelerin ithaline ve satışına izin verilmiyor.

Sınır Tanımayan Doktorlar, ülkede cinsel sağlık ve üreme sağlığı konusunda mültecilere en fazla hizmeti sağlayan örgüt olarak Sağlık Bakanlığı ile bu durumun değişmesi için lobi faaliyeti yapmayı da denemiş fakat başarılı olamamış.

Motska, “Şu anda, bu iğnelere ihtiyaç duyan, geniş bir mülteci ve göçmen kadın topluluğumuz var ancak konsültasyonlarda onlara sınırlı yöntemler sağlayabildiğimizi söylemek zorundayız, genellikle ‘hayır’ diyorlar ve diğer yöntemleri istemediklerini söylüyorlar” diyor.

Motska, bizimle, kullandığı doğum kontrol iğnesine devam etmek isteyen Afgan kadının hikayesini paylaşıyor. Kadına bunun mümkün olmadığı söylendiğinde, alternatifleri kabul etmiyor ve üç ay sonra istenmeyen gebeliğini bitirmek üzere tekrar geldiğini anlatıyor.

Atina’da, gecekondu bölgelerinde, mültecilere destek olan ve barınma alanında gönüllü bazı sağlık çalışanları ve ebeler, yasadışı olarak doğum kontrol iğneleri ithal etmiş ve bu iğneleri, herhangi bir kurumdan ve kuruluştan bağımsız bir şekilde, talep eden kadınlara uygulamışlardı.

Bu durum, gecekondu bölgelerinde yaşayan yüzlerce mülteci kadından bazıları için kısa süreli bir çözüm olabilir. Fakat bir yandan da, diğer mülteci kadınların, doğum kontrolü için karşılaştıkları sıkıntıları açıkça yansıtmaktadır.

Motska, yöntemden bağımsız olarak, mülteci kadınların genellikle eşlerine doğum kontrol yöntemlerine başvurduklarını söylemediklerini ve bu hizmetlerin sağlanmasında –kürtaj sonrası bakımda olduğu gibi- ciddi bir gizlilik olması gerektiğini ekliyor.

Kürtaj Yunanistan’da yasaldır, ancak yine de korkutucu ve mantıksal olarak hassas bir ihtimal olabilir. “Atina’nın merkezine uzak bir kampta yaşayan bir kadın olmayı hayal edin ve birlikte hareket edebileceğiniz tek insanın kocanız olduğunu düşünün” diyor Motska. “Korkuyor çünkü kocasının haberi yok, verdiği karardan emin değil ve aynı zamanda onu sürekli gözetim altında tutan ebeveynlere sahip”.

Motska, bu tür kısıtlamaların, kamplarda yaşayan bazı kadınları, güvenli olmayan kürtaj uygulamalarına mecbur bıraktığını dile getiriyor ve ekliyor; “yaşadığımız vakalarda, bize kanaması olan kadınlar gelirdi ve biz bunun sebebinin güvenli olmayan düşükler olduğunu bilirdik… söylemekten çekinirler ama biz ne olduğunu biliriz”.

 

Azalmayan cinsel şiddet riski

Avrupa’ya göç sırasında, insan kaçakçıları, yetkililer ya da diğer göçmenler tarafından tecavüze ya da cinsel şiddete uğramak hiç de alışılmadık bir durum değildir. Belirli göç rotaları üzerine çalışmalar, örneğin Libya rotası, bazı kadınların özellikle bu riskleri düşünerek, yola çıkmadan önce doğum kontrol yöntemlerine başvurduğunu ortaya koymaktadır.

Eritre Göçmen Hakları İnisiyatifi Direktörü Meron Estinfanos’un aktardığına göre, Eritre’den yola çıkan mülteci kadınlar, artık, Avrupa’ya varmadan önce en az iki kez tecavüze uğrayabileceklerini öngörüyorlar. Estinfanos “Kadınlar artık yola çıkmadan önce, diğer risklere hamilelik riskini de eklememek için, çok güçlü doğum kontrol yöntemleri kullanıyorlar” diyor ve bu yöntemlerin uzun süreli hasarlara yol açabileceği ve üreme problemlerine neden olabileceği konusunda uyarıyor.

Yunanistan’da, dokuz mülteci kampı üzerine yapılan bir çalışmada, güvenli olmayan koşullar yüzünden birçok kadının tecavüz, fuhuşa zorlanma, zorla evlendirilme ve insan ticaretini de kapsayacak biçimde cinsel ve toplumsal cinsiyet temelli şiddete maruz kalma riski altında olduğunu ortaya koymuştur. Çalışmaya göre, failler arasında gönüllüler ve aynı kaderi paylaşan mülteciler de bulunmaktadır.

Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü’nden Motska, cinsel şiddet yoluyla hamile kalmanın, özellikle sınır geçerken çok büyük risk olduğunu söylüyor.

Mülteci ve göçmen kadınların güvenli doğum kontrolüne ve cinsel sağlık hizmetlerine erişim oranını artırmak için çok şeyin yapılması gerektiği -aralarında UN Women’in de bulunduğu- uluslararası düzeyde dillendiriliyor. Ancak bu çabalar için yeterli kaynak bulunamıyor.

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin kendisi, üreme sağlığının, bir kişinin ruhsal ve toplumsal olarak sağlıklı olabilmesi için elzem olduğunu belirtmektedir. Fakat bugün hala, çatışmadan etkilenen bölgeler, çatışmasız bölgelere oranla %50 daha az fon alabilmektedir.

Atina’da, geçen ay, Marwa, altıncı çocuğu olan bir kız bebek dünyaya getirdi. Bağlantımızı koparmamıştık. Bana mutlu olduğunu, doğumun etkilerini atlatmaya başladığını ve diğer çocukları ile bir araya gelmek için Almanya’ya gitmek üzere kendisini hazırladığını söyledi.

Şu sıralar Avrupa genelinde sığınmacı kadınların yarısı ilk doğurganlık çağında yani 18 ve 34 yaşları arasındadır. Yaşam koşulları üzerinde bu kadar az kontrol sahibi olan bu kadınlar, bedenleri üzerinde nasıl kontrol sahibi olabilirler? Birçoğu için bu durum ölüm, kalım ve acı ile sınırlandırılmış seçimler meselesidir.

 

 

Kaynak: https://www.opendemocracy.net/5050/zoe-holman/reproductive-rights-refugees-Greece