Güney Sınırının Militerleşmesi Uzun Zamandır Devam Eden Bir Amerikan Geleneğidir

659

Trump’ın duvarı sadece eski bir takıntının cisimleşmiş son halidir.

Greg Grandin

Sınır Savaşları (https://nacla.org/column/7331)

17/01/2019

Çeviri: Binnur Aloğlu

 

Amaç gerçekten “duvar” örmekten öte duvarın örüleceğini sürekli ilan etmekti. Donald Trump, “Duvarımızı inşa etmeye başladık. Onunla çok gurur duyuyorum.” diye tweet atıyordu, “Ne güzellik.”

Aslında ortada inşa edilen bir duvar, hele ki kesinlikle Trump’ın söz verdiği gibi “büyük, şişman, güzel” bir duvar yoktu. Doğru, millerce devam eden bir çeşit bir bariyer –dikenli tel, tel örgü ve çelik levha, oluklu panel ve evet, aynı zamanda kilometrelerce uzanan ve sadece beton duvar olarak tarif edilebilecek birşey- ABD-Meksika sınırında yükselmişti, ki en azından geçen yüzyılın başlarında Başkan William Taft hükümeti döneminde başlamış bir gelişme. Trump bu bariyerlere yapılan onarımlar ve yer yer genişletmeleri, başlıca seçim kampanyası sözünü gerçekleştirmekte olduğuna dair kanıt olarak sunuyordu. Zaten var olan çitin üzerine yapılan yenilemelere çoktan monte edilmiş plakalar, geçmiş hükümetlerce başlatılmış ve finanse edilmiş bir işin kredisini Trump’a aktarıyordu.

Ama yine de Trump’ın bu hayali duvarı, hiçbir zaman gerçekleşmemesinden bağımsız olarak, Amerikan siyasetinin merkezi bir eserine dönüştü. Verdiği bu sözü, ABD’nin güney sınırında uzanacak bu 1000 mil uzunluğunda, 30 ayak yüksekliğinde beton ve çelik şeridi, Amerika’nın yeni efsanesi olarak düşünün. Sınırın son kapanışının bir anıtı; zamanında tarihten kaçabildiğini düşünen ama şu an tarihin kapanına kısılmış bir ulusun ve bir zamanlar kendilerini geleceğin kaptanları olarak gören ama şimdi geçmişin tutsakları olan bir halkın sembolü.

Açık Sınırlardan Kapalı Sınırlara

ABD ordusunun Meksika’nın büyükçe bir kısmını işgal ettiği 1840’ların sonları ve 1850’lerin ilk yıllarında inşa edilmiş olan sınır, Birinci Dünya Savaşı öncesi görece daha az kontrol ediliyordu. Tarihçi Mae Ngai’nin işaret ettiği gibi Birinci Dünya Savaşı öncesi ABD her anlamda “fiilen açık sınırlara” sahipti. Sadece bir istisna vardı: kanunlar açık olarak Çinli göçmenleri dışlıyordu. “Bir pasaporta ihtiyacınız yoktu”, diyor Ngai. “Bir vizeye ihtiyacınız yoktu. Yeşilkart diye birşey yoktu. Ellis Adası’nda ortaya çıksanız, topallamadan yürüyorsanız, cebinizde paranız varsa ve kendi dilinizde yapılan basit bir zeka (IQ) testini geçtiyseniz kabul ediliyordunuz.”

Benzer bir açıklık Meksika sınırında da söz konusuydu. Motor Age (Motor Çağı) adında otomobil turizmini desteklemeye adanmış bir derginin 1909’da haber yaptığı gibi; “Uluslararası sınırı belirleyen bir çizgi yok.” Güneye doğru ilerlerken yeni bir ülkeye geçmiş olduğunuzun tek göstergesi iyi derece bir yolun “çukurlar ve tozla dolu derme çatma bir arazi yoluna” dönüşmesiydi.

Takip eden yıl ABD Dışişleri, Teksas ve Meksikalıların sığırlarını geçirdikleri açık sınır arazisinde, “düzlükler üzerinden düz bir çizgi boyunca…büyük rulolarca dikenli tel örgüler” geçirmek üzere planlar yaptı. Umut edilen şey, “dünya tarihinin en iyi tel örgü sınır çizgisini” inşa etmekti. Ama, aslında, amaç insanları dışarıda tutmak değildi; çünkü sınır henüz ABD’de evlerde, fabrikalarda ve tarlalarda günlük veya mevsimlik olarak çalışmak üzere bir ileri bir geri sınırı geçen Meksikalı göçmen işçiler için bir engel değildi. Bu dikenli tel bariyerin amacı, keneyle yayılan bir hastalığa yakalanmış longhorn (uzun boynuz) sığırları karantina altına almaktı. Hem Washington hem de Mexico City böyle bir çitin, bir parazit hastalığı olan ve sınırın iki yakasında da sığır sürülerinin büyük kısmını telef ederek et fiyatlarını hızlı şekilde arttıran “Teksas ateşi” hastalığını kontrol etmeye yarayacağını ummuştu.

Söyleyebileceğim kadarıyla sınırı kapatmak için gösterilecek çabayı ifade etmek üzere “duvar” kelimesinin ilk kullanımı çalkantılı Meksika Devrimiyle geldi. Taft’ın başkanlığı sırasında Mart 1911’de Savaş Bakanlığı “Rio Grande nehri boyunca sağlam bir askeri duvar oluşturmak üzere Amerikan birlikleri” gönderildiğini ilan etti. Evet, Donald Trump sınıra ABD ordusunu yığan ilk kişi değildi. O dönem ordunun büyük bir yüzdesini oluşturan yirmi bin asker, binlerce gönüllü milisle birlikte Meksika’dan insan ve silah çıkışını durdurmak için değil, aksine Meksika’daki devrim güçlerine malzeme desteğini kesmek amacıyla sevk edilmişti. Savaş Bakanlığı, böyle bir “duvarın” “dünyaya ibretlik bir ders oluşturacağını” açıklıyordu. Amaç: ABD’nin sınırın güneyindeki duruma hakim olduğuna dair Meksika’daki Avrupalı yatırımcılara güven aşılamaktı. Sevk edilen askerler aracılığıyla verilen ders “güneydeki cumhuriyette gerçekleşen devrim bitmeli” idi.

Halbuki devrim devam etti ve Texaco gibi sınırdaki petrol şirketleri varlıklarını korumak için kendi özel sınır duvarlarını inşa etmeye başladılar. Daha sonra, ABD’nin Birinci Dünya Savaşı’na katıldığı ay olan Nisan 1917’de Başkan Woodrow Wilson, genel olarak göçmenliğe okuma yazma testleri, giriş vergileri ve kota sınırlamaları gibi çok kapsamlı bir dizi sınırlama getiren kanunu imzaladı. O noktadan itibaren sınır keskinleşti- somut olarak da keskinleşti zira gümrük binalarının iki yanında da dikenli tel örgülerin uzunluğu genişledi.

Yazının bundan sonrasında, hem fiziksel olarak ABD-Meksika sınırının güçlendirilmesinin hem de böyle bir güçlendirmeye yapılan psişik yatırımın kronolojisini bulabilirsiniz. Burada psişik yatırımdan kasıt, hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler tarafından yarım yüzyılı aşkın süredir kovalanan, yeterli finansman, teknoloji, çelik, jilet, beton, metal şerit, dikenli tel ve personelle sınırın mühürlenebileceği fantazisidir. Bu tarih çizelgesi, görünürde en dışarıya açık başkanların, yani ulusun zenginliğinin dünyanın zenginliğinden ayrılamayacağında ısrar eden adamların, ABD ve Meksika’yı birbirinden ayıracak sınır bariyerlerinin -çit ya da duvar olarak adlandırılsın- hızla yayılıp yükselişine nasıl başkanlık ettiğinin de resmini çiziyor.

Bir Kronoloji

1945: İlk dikkate değer fiziksel bariyer, 10 ayak yüksekliğinde ve neredeyse 5 mil uzunluğunda bir tel örgü çit, Calexico-Kaliforniya yakınlarındaki Meksika sınırında yükseldi. Direkler ve tel kafesler, II. Dünya Savaşı’nda Japon kökenli Amerikalıların tutulmuş olduğu Kaliforniya’nın Kristal Kent Toplama Kampı’ndan geri dönüştürülmüştü.

1968: Richard Nixon’ın “güney stratejisi” meşhur bir şekilde, sivil haklara karşı çıkan güneyli beyaz Demokratların memnuniyetsizliklerine oynamıştı. Aslında başkanın kafasında bir başka güney stratejisinin olduüu ortaya çıktı, o da “sınır stratejisi” idi.Tarihçi Patrick Timmons’ın yazdığı gibi, 1968’de başkanlık yarışındaki Nixon, Meksika’dan gelen yasadışı uyuşturuculara –kendi deyimiyle “marihuana problemine”- karşı sert tavır sözü vermişti. Beyaz Sarayı kazandıktan kısa bir süre sonra sınır boyunca kısa süreli ama isabetli, askeri stilde, bir hayli teatral bir baskın olan “Engelleme Operasyonu”nu başlattı. Operasyon 3 hafta süren kaosu tetikledi, ki Ulusal Güvenlik Arşivi analisti Kate Doyle’un tanımladığı üzere “Meksika’dan Birleşik Devletler’e akan –meşru ya da değil- tüm uçak, kamyon, araba ve yaya trafiği beklenmedik şekilde yavaşladı”. Bu operasyonun G.Gordon Liddy ve Joe Arpaio adında sağ kanattan iki figür tarafından yönetilmiş olması, Nixon dönemi ile ülkeyi şu an yöneten demogoglar arasındaki devamlılığı hatırlatmalı. Arpaio daha sonra Maricopa County-Arizona’nın ırkçı şerifi olacak ve çoğunlukla Latino olan mahpuslarını yersiz biçimde küçük düşürücü, acımasız ve sıklıkla da ölümcül şartlara maruz bırakacaktı. Aynı zamanda Donald Trump’ın erken destekçilerinden biri olacak ve bir hakim onu bir ırksal profilleme vakasında mahkemeye saygısızlık suçundan mahkum edince, Trump döneminin özel affından yararlanan ilk kişi olacaktı. Liddy ise, elbette, Nixon’ın “Plumbers” (Tesisatçılar) olarak anılan ekibiyle Watergate Oteli’nde Demokratik Ulusal Kongre’nin merkezine yapılan ve Nixon’ın düşüşünü başlatan yüz kızartıcı bilgi hırsızlığı operasyonunu yönetecekti. 1996’da kaleme aldığı anılarında Liddy, Engelleme Operasyonu’nun öncelikle esrar akışını engellemekle ilgili olmadığını söylüyordu. Onun yerine “asıl amacı” Meksika’yı–bu ülkeyi bir dizi politikada daha işbirlikçi olmaya zorlamak üzere- amaçlarımıza boyun eğmeye itecek saf, basit ve etkili bir uluslararası şantaj uygulamasıydı”.

1973-1977: Birleşik Devletler Vietnam’da, tam da ülkeyi ikiye ayıran sınırı kontrol etmenin imkansız olması nedeniyle bir savaş kaybetmişti. Aslında Savunma Bakanı Robert McNamara, Kuzey Vietnam güçlerinin Güney Vietnam’a sızmalarını önlemek amacıyla, Güney Çin Denizi’nden Laos’a kadar uzanan – ve “McNamara çizgisi” olarak adlandırılan- bir “bariyer” kurmayı amaçlamış ve 500 milyon dolardan fazla parayı 200.000 makara tel örgü ve beş milyon çit direğine harcamıştı. Buldozerlerle açılan ilk 6 millik hat kısa zamanda yeniden ormanla kaplanmış, ahşap gözetleme kuleleri ise New York Times’ın haber yaptığı üzere, “kısa sürede yakılıp yıkılmıştı”. Sağcı aktivistler ABD-Meksika sınırında bir “duvar” inşa edilmesi için çığırtkanlık yapmaya ilk olarak bu savaş sonlanırken başladılar.

Kaliforniya Üniversitesi Santa Barbara’dan biyolog profesör Garrett Hardin buna tipik bir örnekti. Ecologist (Ekolojist) dergisi için kaleme aldığı “Nüfus ve Göç: Merhamet veya Sorumluluk?” başlıklı makalesinde: “Gerçekten bir duvar örmeliyiz.” diye yazıyordu. Hardin, sınırlı kaynakların olduğu bir dünyada beyaz doğum oranları düşerken, sınırlar “sertleştirilmeli” görüşünü savunan ve günümüzde “ırk realizmi” adı verilen düşüncenin erken dönem savunucularındandı.

O yıllarda güney sınırında çatışmalar özellikle Ronald Reagan’ın vali olduğu Kaliforniya’da sert bir hal almıştı. San Diego’nun genişlemesi Meksikalı çiftçilerin ırgatlık yaptıkları tarımsal arazilerin sınırlarına dayandığında, onlara yönelik ırkçı saldırılar arttı. Yasa dışı infazcılar, San Diego bölgesinin arka yollarında sürdükleri kamyonetlerinin pikaplarından Meksikalılara ateş açıyorlardı. Sığ mezarlarda onlarca beden bulundu.

Göçmen karşıtı şiddet bir ölçüde, göçmen kamplarını dağıtmak üzere “beaner (fasulyeci)* baskınları” adını verdikleri saldırıları gerçekleştiren kızgın Vietnam gazileri tarafından ateşlenmişti. Keskin nişancılar da sınırı geçen Meksikalıları hedef alıyorlardı. 27 yaşındaki David Duke önderliğinde Ku Klux Klan (KKK) 1977’de San Ysidro giriş noktasında bir “sınır gözetimi” oluşturdu ve yerel Sınır Devriyesi yetkililerinden önemli ölçüde destek gördü. Diğer KKK grupları da güney Teksas’ta kısa sürede benzer devriyeler kurarak, Latino yerleşimcilerin kapılarına, el ilanları iliştirilmiş kafatasları ve çapraz kemikler bırakmaya başladılar. Bu arada ABD sınır yetkilileri, sınır infazcılarının “Küçük ‘Nam”** olarak adlandırmaya başladıkları Tijuana nehrinin bataklık benzeri ağzında, Vietnamlıların Amerikalı askerler için kurdukları punji tuzaklarına benzer çukur tuzakları bulduklarını raporluyorlardı.

1979: Başkan Jimmy Carter’ın hükümeti sınırda akışın yoğun olduğu noktalara çit yapılması planını önerse de 1980 Başkanlık seçimleri yaklaştığı için hızla bu düşünceden vazgeçti.

1980-1984: Ronald Reagan Eylül 1980’de Teksas’ı sallayan başkanlık kampanyasında “İki arkadaş canlısı ulus arasındaki sınıra dokuz ayak yüksekliğinde bir çit yapamazsınız.” dedi. Böylelikle Carter hükümetinin planlarına bir darbe vurarak, dört yıl önce %87’si Carter’a giden eyaletin Latino oylarına talip oluyordu. Reagan, “kayıt-dışı işçileri kayıt edersiniz ve buraya bir vizeyle gelmelerini sağlarsınız,” ve “ne kadar süre kalmak istiyorlarsa” kalmalarına izin verirsiniz, diyordu.

Sonrasında, tam dört yıl sonra, Reagan vites değiştirdi. Ekim 1984’te “Sınırlarımız kontrolden çıktı” diye ısrar edecekti. Yeniden aday olan Reagan hükümeti, sınırın aslında “mühürlenmesi” gerektiğini ve etkili bir kontrolün kızılötesi teleskoplar, gözcü uçakları, gece görüşü gözlükleri gibi “yüksek teknolojili” teçhizatların kullanılmasıyla sağlanabileceğini öne sürdü. Bir sınır devriye memuru “yeni malzeme” diyordu ancak sınır boyunca kurulmuş yer sensörlerinin bir kısmı Vietnam’dan kalmaydı. Reagan başkanlığının ikinci döneminde iki milyon kayıtsız yerleşimcinin vatandaşlık almasını sağlayan bir göç reformu yasasını geçirdi. Ancak hükümeti, Muhafazakar Parti’de sayıları hayli artan doğuştan/yerli vatandaşlığı savunan (nativist) kurultay üyelerini memnun edebilmek adına, Operasyon İş (Operation Job)’u da başlatarak kayıtsız işçileri yakalamak ve ülkelerine geri göndermek üzere federal ajanları iş yerlerine yolladı. 1984’te Sınır Devriyesi 60 yıllık tarihinin en geniş personel istihdamını görecekti.

1989: Berlin Duvarı düşmeden birkaç ay önce Mart 1989’da Başkan George H.W. Bush’un yeni hükümeti San Diego’nun güneyinde 14 ayak genişlik ve 5 ayak derinliğinde bir sınır hendeği inşa etmeyi teklif etti. Kimileri, bu hendek akan yağmur sularıyla doldurulacağı için onu “kale hendeği”ne benzetiyordu. San Diego’nun Amerika’nın Dostları Hizmet Komitesi Direktörü Robert Martinez, “Denemedikleri tek yol bölgeyi mayınlamak” diye alay edecekti. Karşı çıkanlar hendeğe “Baş aşağı çevrilmiş Berlin Duvarı” adını taktılar, Beyaz Saray ise hendeğin hem drenaj hem de göç problemlerine çözüm olacağını iddia etti. Fikir rafa kaldırıldı.

1992: Richard Nixon’ın önceki konuşma yazarı Patrick Buchanan beklenmedik bir şekilde görevde bulunan bir başkan adayına en güçlü meydan okumayı gerçekleştirdi. Diğer taleplerinin yanında ABD-Meksika sınırında bir duvar veya hendek –kendi deyimiyle “Buchanan hendeği”- inşa edilmesini ve ülkede doğan göçmen çocukların vatandaşlık almasını engelleyecek anayasa değişikliğinin yapılmasını talep etti. Bush adaylığı kazandı, ancak Buchanan da Cumhuriyetçi platformdan sınırda bir “yapı” inşa edilmesi için söz almayı başardı. Bu adım, Meksika’yla serbest ticaret anlaşmasının cesaretlendirilmesi ve sınırın en azından şirketlere ve sermayeye açık olması üzerine Cumhuriyetçi ve Demokrat Parti liderleri arasında Soğuk Savaş sonrası bir fikir birliği doğmakta iken utanç vericiydi. Bush’un kampanyası meseleyi geçiştirmeye çalışarak bir “yapı” zorunlu olarak duvar değildir iddiasını ileri sürse de Buchanan’ın ekibi hemen atağa geçti. Kız kardeşi ve aynı zamanda sözcüsü olan Bay Buchanan “Sınıra deniz feneri konulmaz.”dedi.

1993: Başkan Bill Clinton, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nı kongreden geçirir geçirmez Sınır Devriyesi’nin bütçe ve personelini büyük ölçüde arttırarak ve Devriye’yi teknolojik olarak daha gelişmiş teçhizatla donatarak (kızılötesi gece görüşü, termal görüntüleme aygıtları, hareket dedektörleri, yer altı sensörleri ve yakalanan tüm göçmenlerin biyometrik taramalarına imkan veren yazılım) sınırı militaristleştirmeye başladı. Tijuana’ya kadar sınırı aydınlatan stadyum lambaları kuruldu. Clinton Beyaz Sarayı’nın “duvar” demekten itinayla kaçındığı yüzlerce millik bir yapı yükseltildi. Bir hükümet yetkilisi “biz ona çit diyoruz” diyordu, “duvarın bir nevi negatif bir çağrışımı var.”

Clinton Beyaz Sarayı bir dizi bariyer kurmaya öyle hevesliydi ki gerçek sınır çizgisini hemen hemen hiç dikkate almadı, öyle ki bir ara yanlışlıkla bu bariyeri Meksika sınırları içine kadar sokarak Meksika hükümetinin protestosuna yol açtılar.

Pasifik Okyanusu’na doğru uzanan sınırın 15 millik bir başka kısmı, Vietnam dönemi çelik helikopter iniş rampalarının dikine yerleştirilmesiyle oluşturulmuştu. Bunların kenarları öyle keskindi ki üzerine tırmanmaya çalışan göçmenler çoğunlukla parmaklarından oldular. Bir gözlemcinin not ettiği gibi, bu rampaların kullanılışı, “ürkütücü bir olasılık” olarak ABD’nin “ülkeyi savaş artığı materyallerle çevireceği” düşüncesini akla getirmişti.

Hedef görece daha güvenli kentsel sınır geçişlerini kapatarak Birleşik Devletler’e ulaşma çabalarında göçmenleri, güney Teksas’ın katran ruhu düzlüklerine ya da Arizona Çölü’nün kanyon ve platoları gibi daha tehlikeli bölgelere itmekti. Daha evvel günler süren seyahatler şimdi çorak kum ve kavurucu güneş altında haftalar sürüyordu. Clinton’ın Göçmenlik ve Vatandaşlık Bürosu yetkilisi Doris Meissner “coğrafya”nın bir “”müttefik” olduğunu iddia edecekti- bunun anlamı çöl işkencesinin bir caydırıcı olarak harikalar yarattığıydı.

2006: Belirgin bir “demokrat” destek eşliğinde Başkan George W. Bush hükümetince geçirilen Güvenli Çit Yasası ile dronlar, bir “sanal duvar”, hafif keşif uçakları, radar, helikopterler, izleme kuleleri, gözlem balonları, jilet şeritler, kanyonları kapatmak üzere doldurma atık sahaları, sınır banketleri, yer değiştiren kumullara göre ayarlanabilir bariyerler ve yeni çit prototiplerini denemek üzere kurulmuş olan (Texas A&M Üniversitesi’nde bulunan ve Boeing işbirliğinde işletilen) bir laboratuvara milyarlarca dolar tahsis edildi. Sınır görevlilerinin sayısı yine iki katına çıkartıldı ve sınır çitlerinin uzunluğu dört kat arttırıldı. Akış Hattı Operasyonu ile göçmenler kitleler halinde tutuklandılar, kovuşturmaya uğrayarak yargılandılar ve sınır dışı edilmeleri hızlandırıldı (bu vakalarda çoğunlukla Clinton’un 1996’da imzaladığı göçmen reform yasası kullanılmıştır). Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza görevlileri (9/11 sonrası kurulmuş olan bir birim), çocukları okul otobüslerinden topladılar ve kayıtlı olmayan yerleşimcileri New York Long Island’da bulunan Hamptons ve New Bedford-Massachusetts gibi seçkin liberal eyaletlerin içlerine kadar takip ettiler. Söylendiğine göre, görevde bulunduğu 8 yıllık zaman zarfında Bush iki milyon kişiyi ülkelerine geri yolladı, ki bu oran neredeyse halefi Barack Obama tarafından da kabaca yakalanmıştır.

2013: Haziran 2013’te Demokratların hakimiyetindeki Senato’dan geçirilen bir yasayla sınır devriyeleri, sınır inşası ve sınırdışı etmeler için milyarlarca dolarlık ek kaynak teklif edildi ve karşılığında ülkede kayıt dışı ikamet edenler için bir defalık af ve uzak ihtimal bir vatandaşlık şansı için söz alındı. New York Times’a göre Irak ve Afganistan’ın giderek çözülmesiyle (daha sonra bu çözülmenin kısa süreli olduğu anlaşılacaktı), Lockheed Martin gibi savunma müteahhitleri, “sınır bölgesine askeri stil bir takviye” için sıraya giriyor ve daha da fazla sayıda helikopter, ısı tarayan kameralar, radyasyon dedektörleri, sanal çitler, gözetleme kuleleri, gemiler, predatör dronlar ve askeri ölçekte radarlara dair artacak arzı sağlamayı umuyorlardı. Yasa Meclis’ten geçmedi, doğuştan vatandaşlığı savunanlar tarafından engellendi. Ama Demokrat Parti, o dönem “sınır yükselişi” olarak adlandırılan ve sınırın yıllar boyunca yükseltilip güçlendirilmesine yol açacak (New Yorklu Senatör Charles Schumer’in deyimiyle) “çivi kadar sağlam” sınır güvenlik planlarını fonlamaya devam etti.

Washington sınırı “çivi gibi sağlam” hale getirmeye başlayalı beri, Birleşik Devletler’e girmeye çalışırken kaç kişinin öldüğünü kimse bilmiyor. Çoğunluğu susuzluktan, yüksek ateş veya aşırı ısı kaybından öldüler. Diğerleri Rio Grande nehrinde boğuldu. 1998’den bu yana Sınır Devriyesi neredeyse 7000 ölüm raporlarken, Tucson merkezli Coalicion de Derechos Humanos (İnsan Hakları Koalisyonu) gibi gruplar en az 6000 göçmenin kalıntılarına ulaşıldığını tahmin ediyorlar. Ancak bu rakamlar, asıl kaybın şüphesiz yalnızca küçük bir kesimi.

16 Haziran 2015: Donald J. Trump, Trump Kulelerinde başkanlık kampanyasını ilan etmek ve “Meksikalı tecavüzcüleri” topa tutmak üzere, Neil Young’un “Rockin’ in the Free World” (Özgür Dünyada Rock Yapıyorum) melodisi eşliğinde asansörden indi.

Amerikalılara “Güney sınırında muhteşem, muhteşem bir duvar yapacağım” dedi. “Ve duvarın bedelini Meksika’nın ödemesini sağlayacağım.”

Bana 50 Ayaklık bir Duvar Göster…

Şair Robert Frost bir defasında “Duvar sevmeyen bir şey var ortada” diye yazmıştı.

Sınırlar; duvarlara değinmeye bile gerek yok, tahakküm ve sömürüyü temsil ederler. Ama aynı zamanda dünyayı olduğu haliyle devralan ve olması gerektiğini düşündükleri şeye dönüştürmeye çalışan siyasi liderlerin absürtlüğünü de sembolize eder. İnsanlar sınır istihkamına küfrederken, onları yıkmaktan da keyif alırlar: Naco-Sonora ve Naco-Arizona vatandaşlarının sınır çiti üzerinden oynadıkları yıllık voleybol müsabakası gibi; ya da bir sanatçının sınır duvarına “dünyanın en uzun duvar resmini yapmaya karar vermesi gibi; ya da sınırın iki yakasından ailelerin dedikodu yapmak, fıkralar anlatmak ya da tamale*** ve tatlılar paylaşmak üzere bir araya gelmesi gibi; ya da çiftlerin çitler arasından evlenmesi gibi sadece bir an sürse dahi… Birleşik Devletler sınırı güçlendirmek için yeni yollar bulmaya devam ettikçe, insanlar da sınırı yenmek için tüneller, rampalar, (öte yakaya marihuana paketleri fırlatmak üzere) mancınıklar ve ev yapımı toplar veya merdiven satın almak üzere GoFundMe kampanyaları gibi yeni yöntemlerle gelmeye devam edecekler.

Eski Arizona Valisi ve Ulusal Güvenlik Eski Direktörü Janet Napolitano’nun bir zamanlar dediği gibi, “Bana 50 ayak yüksekliğinde bir duvar gösterin ve ben size 51 ayak yüksekliğinde merdiven göstereyim.”

 

* ABD’de, Meksikalıları aşağılamak için kullanılan ayrımcı bir lakap. (çn)

**Çoğunlukla Vietnam gazileri tarafından Vietnam için kullanılan bir kısaltma.(çn)

***Mısır koçanı kabuğunda pişen Meksika mutfağına özgü bir çeşit et yemeği.(çn)

Greg Grandin, New York Üniversitesi’nde tarih öğretiyor ve NACLA’nın eski Genel Yayın Yönetmeni. Bu makalenin orijinali ilk olarak TomDispatch.com sitesinde yer almıştır.

Meraklısına: Amerika-Meksika sınırına dair güzel bir video için: https://www.youtube.com/watch?v=tkD6QfeRil8